Hayalin bir dağın tepesine karlarla kaplı olsa da ateşle iz bırakmak kadar zor bir şey olsa bile peşini bırakma. Önce hayal eder, sonra o hayale inanırsın; nasıl yapabileceğini tasarlar ve denersin, yılmadan. Yeterince denersen, neden olmasın?
Onlar tam da bunu yaptı. Karlarla kaplı Kartalkaya’nın zirvesine ateşle iz bırakabileceklerine inandılar. Burn, sadece ihtiyaç duydukları cesaret ve enerji desteğini sağlayarak bir hayali ateşledi. Onlar da tutkularının peşinde yola çıktılar. Boardlarını hazırladılar, pompalarla modifiye ettiler, rampalarını kurdular ve kaydılar. Olmadı, baştan aldılar, onları amaçlarına ulaştıracak şartları gerçekleştirmeyi başarana kadar, tekrar tekrar.
Ve 3. gün de bitip gece yarısı olduğunda Kartalkaya’da istedikleri ateşi yakmayı başardılar. Çektikleri videoyla da ‘İçindeki kıvılcım nasıl kocaman bir ateşe dönüşür’ü hepimize gösterdiler. Tutku ve cesaretle yanmayacak ateş yoktu, inandık. Burn, gençleri tutkularından başka bir şeye kulak asmadan, istediklerini alana kadar denemeye, vazgeçmeden denemeye çağırıyor. Tutkuları cesaretle besleyen kocaman bir ateş yakmak için Burn gençleri ateşlemeye devam edecek.
İçindeki kıvılcımı farket ve büyüt. Burn ateşler.
http://www.facebook.com/BurnTurkiye
Bir bumads advertorial içeriğidir.
İletişim
iletişim Bilgileri
-> Web : www.ayhnpksn.com
-> e_mail : ayhnpksn@gmail.com
-> Koçluk Hizmetleri Tel. : 0533-338 18 86
29 Şubat 2012 Çarşamba
Düşünceler_Değişim Nasıl Olur ? (4)
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Hayat olağan şekliyle devam ediyor ve olması gereken her şey kendi mükemmelliği içinde oluyor. An-kara teslim sanırım ülkemin her yerinde durum aynı. Ben de hayatın yavaş akışkanlığına teslim olup ofisimde bir iki saat şöyle bir kendimle baş başa kalayım dedim. Aklımdan değişik düşünceler geçmeye başladı. Buna izin verdim ve geriye biraz çekilerek düşüncelerimin önümde bir gayri resmi geçit yapmasına izin verdim.
Bakıyorum düşüncelerime ve bu hayatta olmasını gerektiren şeyler dışında bir şey göremiyorum. Olumsuz düşünceler bir geçit yapmaya başlıyor. İzin veriyorum, "geçin bakalım". Ve fark ettiğim bir şey var, olumsuz diye geçen düşünceler aslında bana olması gerektiği şeyler hakkında mesaj veriyor. Geçerken bir kaçını yakaladım ve daha derinden incelemeye başladım ve gördüğüm şey hoşuma gitti. Olumsuz düşüncelerim bana olması gerekenler konusunda liderlik yapıyordu. Durum böyle iken bu olumsuz düşüncelerden kurtulma çabası da neyin nesi oluyor? Ya da bunları bastırmak? Biraz kafam karıştı. Aldığım teknik bilgilerin ışığında kendi karanlığımın aydınlığa çıkmasına çaba göstererek bir zihin çalışması yaptım.
Olumsuz düşünceler yaşantımızda ciddi bir lider aslında. Bunları algılama çabası göstermeden yok etmeye çalışmak, nasıl olursa olsun bir sıkışmışlık yaratıyor. Bu düşüncelerin peşine düşüp, bizi karanlıktan aydınlığa çıkaracak ampulü yakmak gerekiyor. Ve bu noktada kendine verilen olumlu telkine katılamıyorum. Yani kendini iyi hissetmezken, sürekli "ben iyiyim" demek belki biraz motivasyon sağlıyor ama sorunu çözmüyor. Bir çok kişisel gelişim uzmanının kullandığı ve adına affirmasyon dedikleri şeyi kabul edemiyorum.
Olumsuz düşüncelerin altında yatan mesaj ortaya çıkarılmalı, bunun sonucunda nasıl eyleme geçeceğimize ilişkin bilgi kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Eylem adımları belirlediğimizde ve yapmaya başladığımızda, bizi isteklerimizden alıkoyan korku ve/veya endişelerimizle karşılaşacağız. Bunları çözmek için kararlı olduğumuzda gerçek iç huzuru yakalamaya başlıyoruz demektir. Bundan sonra -miş gibi duygular yaşama ihtiyacı da duymayız.
Saygı ve Sevgilerimle. Huzur Sizlerle Olsun
Ayhan PEKŞEN
28 Şubat 2012 Salı
Yaşamak
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Bir kelebeğin kanadında uçacaksın
için içine sığmayacak
aşk cümleleri kuracaksın
ellerine eller konacak.
Sen oynayınca
en büyük oynayacaksın
ayağın kaydığında
tek parçan kalmayacak.
Herkes duvar olacak sana
sen güleceksin
deli diyecekler
bileceksin.
Bir kelebeğin kanadında uçacaksın
başın gökyüzünde
ışıl ışıl parlayacaksın
güneşin altında...
Ayhan PEKŞEN
için içine sığmayacak
aşk cümleleri kuracaksın
ellerine eller konacak.
Sen oynayınca
en büyük oynayacaksın
ayağın kaydığında
tek parçan kalmayacak.
Herkes duvar olacak sana
sen güleceksin
deli diyecekler
bileceksin.
Bir kelebeğin kanadında uçacaksın
başın gökyüzünde
ışıl ışıl parlayacaksın
güneşin altında...
Ayhan PEKŞEN
27 Şubat 2012 Pazartesi
Para_Değişim Nasıl Olur (3)
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Şimdi para hakkında yazmaya başlayınca duramam diye endişeleniyorum. Para başlı başına çalışılması gereken bir konu ve henüz hayatınızda yeterince para yoksa bu konuda ciddi çalışmalar yapmanız gerekiyor demektir. Söylemek istediğim daha çok çalışıp daha fazla para kazanma yolları aramanız değil. Ya da kendi işinizi yapıyorsanız daha çok para getiren işlere girmeniz değil. Bu konularda da çalışabilirsiniz fakat bu sizin parayla olan ilişkinizi değiştirmez.
Para güzel bir duygu değişim aracıdır ancak miktarı ne olursa olsun tedirgin edici bir tarafı vardır. Sanılır ki çok para olunca kendimizi iyi hissedeceğiz. Çok paranız olduğunu bir hayal edin. Durmayın bir 5 dakika çok çok paranız olduğunu hayal edin. Hayaliniz bittiğinde hislerinize bakın. Sonra ne düşündüğünüze. İlk otuz saniye huzur ve mutluluk, sonrasında parayı koruma için önlemler almaya başladınız değil mi? ya da farklı bir kaybetmeme stratejisi düşünmeye başladınız. Böyle düşününce paraya sahip olmak olmamaktan daha iyi değildir.
Paraya sahip olmanız şu an ne kadar paranız olduğuyla da ilgili değildir. Paraya sahip olmanızın yaptığı duygu değişimi dışarıdan içeriye olduğu için kalıcı huzur ve mutluluk vermez. Ve ne kadar çok paraya sahip olursanız olun bir süre sonra içinizdeki parayla olan ilişki düzeyindeki miktara tekrar dönersiniz ve bunu tekrar tekrar yaşarsınız. Bir kazanıp bir kaybetme oyunu böyle bir oyundur.
Parayla olan ilişki de bir olma halidir. Sahip olup sonra olamazsınız. Önce olmalısınız sonra sahip olursunuz. Mutlaka tanımlamaları duymuşsunuzdur. Fakir, orta halli, zengin, çok zengin. Bu kişiler neden hep oradadırlar. Çünkü olma halleri odur. Yıllarca orta halli olarak yaşarsınız. Ara sıra elinize çok paralar geçebilir ama siz gene orta halli seviyenize dönersiniz. Çünkü olma haliniz orta hallidir. Bunun farkındalığını yaşayıp, size daha çok parayı sahip olmanıza taş koyan engellerinizi kaldırmadıkça hep aynı hale tekrar tekrar dönersiniz.
İç Dünyanızda parayla olan ilişkinizin farkına vardığınızda bunu bilinçli bir şekilde yenemezsiniz. Onu zorlayarak ya da rol yaparak değiştiremezsiniz. Yapılacak şey ciddi bir değişim sürecine girmek ve parayla olan yanlış, size hizmet etmeyen duygu ve düşüncelerin temizlenmesidir. Bu temizlikten sonra dış dünya da ne yaparsanız yapın, iç dünyanızdaki para seviyesine mutlaka ulaşırsınız.
Saygı ve Sevgilerimle, Huzur Sizlerle Olsun
Ayhan PEKŞEN
Kişisel Gelişim Profesyoneli
26 Şubat 2012 Pazar
24 Şubat 2012 Cuma
Rumeli Hisarı'nda Masalsı Bir Aşk Hikayesi!
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
"Eski aşklar Yeşilçam'da kaldı" lafı klişe olmaya yüz tutmuşken, fırtınalı sevdalar, çekişmeli ilişkiler günümüzde hem magazin basınında hem de yakın çevremizde -buna kendimiz de dahil- karşımıza bolca çıkıyor. Sevgilimizi elimizden almak isteyen dış mihraplar yoğun şekilde çalışırken bize de biricik aşklarımızı elimizde tutmak için yapmamız gereken çok iş düşüyor. Bu konuya nereden geldiğimi açıklıyorum!
8x4 yeni deodorantları Beauty ve Beast için muhteşem bir project mapping uygulaması daha yapmış. Gösterinin hikayesi kısaca şöyle: romantik bir aşk hikayesi kötü niyetli bir ejderhanın tehdidi altına giriyor. Kahraman erkeğimiz çekici kokusunun da yardımıyla güzel kızı kurtarıyor ve hikaye mutlu bir şekilde sona eriyor.
8x4 dünyasını Facebook'tan takip etmek isteyenler; http://www.facebook.com/8x4Turkiye
Bir bumads advertorial içeriğidir.
8x4 yeni deodorantları Beauty ve Beast için muhteşem bir project mapping uygulaması daha yapmış. Gösterinin hikayesi kısaca şöyle: romantik bir aşk hikayesi kötü niyetli bir ejderhanın tehdidi altına giriyor. Kahraman erkeğimiz çekici kokusunun da yardımıyla güzel kızı kurtarıyor ve hikaye mutlu bir şekilde sona eriyor.
8x4 dünyasını Facebook'tan takip etmek isteyenler; http://www.facebook.com/8x4Turkiye
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Korku ve/veya istek
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Arkadaşım Fatoş Pabuçcu nun tweet'inde okuduğum S.Freud'un "Her korkunun arkasında bir arzu vardır" sözü bugünkü yazımın konusunu oluşturdu.
Korku dediğimiz olgu eylemimizi kısıtlayan, bizi harekete geçmekte zorlayan bir duygudur. İleri aşaması panik'tir. Bazen panik korkuya göre daha iyi bir duygudur ve size hareketin zorunlu olduğu mesajını verir ve harekete geçersiniz. Korku endişeden sonra gelir ve size harekete geçmeniz mesajını verir, ya harekete geçeceksiniz ya da geri çekileceksiniz. Çoğu uzman bu konuda "korkunun üstüne" git tavsiyesinde bulunur ve bu bence yanlıştır. Korkunun altında yatan duyguyu ortaya çıkaramazsanız korku kaybolmaz, eyleme geçersiniz fakat her eylemde aynı korkuyu yaşar ve bu seferde başka alışkanlıklar geliştirirsiniz. Sahne korkusu böyle bir şeydir. Eğer bu korkunun altında yatan duyguyu ortaya çıkaramazsanız, sahneye ne kadar çıkarsanız çıkın aynı korkuyu yaşarsınız. Yıllarca sahneye çıkıp ta bu korkuyu yaşayanlar, sonunda alkol alarak sahneye çıkmak gibi kendilerini zamanla yıkan bir alışkanlığı da edinebilirler.
Peki o zaman, korkunun altında yatan duygu nedir? İstek. Korku geçmişte yaşadığımız tecrübelerden edindiğimiz yanlış duyguların bir sonucu olarak ortaya çıkarken, altında yatan isteğin üstünü örter. Reddedilmekten korkarsınız, halbuki her neyse o şey, reddedilmek istersiniz. Çünkü içinizde bir duygu onu haketmediğinizi ve/veya başka bir duyguyu yaşar. Eyleme geçmezsiniz çünkü altında yatan duygu size bunun için izin vermez. Korktuğunuz şey aslında size kurtulmanız gereken bir duygunun mesajını veriyor.
Korkunun kaybolması konusunda kesin sonuçlar veren teknikler var. Bununla birlikte bir uzmanla çalışma olanağınız yoksa, kendi kendinize korktuğunuz şeyin olması isteğini serbest bırakma çalışmaları yapabilirsiniz. Serbest bırakma konusunda internetten kaynak bulabilirsiniz.
Saygı ve Sevgilerimle. Huzur Sizlerle Olsun.
Ayhan PEKŞEN
Kişisel Gelişim Profesyoneli
Ben Bir Ceviz Ağacıyım
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Başım köpük köpük bulut içim dışım deniz
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Budak budak serham serham ihtiyar bir ceviz
Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril
Koparıver gözlerinin gülüm yaşını sil
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında
Yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var
Yüz bin elle dokunurum sana İstanbul’a
Yapraklarım gözlerimdir şaşarak bakarım
Yüz bin gözle seyrederim seni İstanbul’u
Yüz bin yürek gibi çarpar çarpar yapraklarım
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında
Nazım Hikmet
23 Şubat 2012 Perşembe
NLP - Değişim Nasıl Olur ? (2)
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Üniversite de üç bilgisayar programlama dili eğitimi aldım ve bunun üzerine yıllarca ekmeğimi program yazarak kazandım. Bilgisayar programlama dili öğrenmek oldukça basittir. Programlama dili bir deyimler topluluğudur ve bunları bir kitap alarak rahatça öğrenebilirsiniz. Nlp yi ilk duyduğumda aynı algı zihnime düştü ve merak edip araştırmaya başladığımda aynı şeyleri gördüm. Evet NLP yani Neuro Linguistic Programming (Sinir Dili Programlaması) aynı benim bilgisayarda yaptıklarımı insan üzerinde yapıyor fikrine sahip oldum. Ben nasıl programlama dili kullanıp bilgisayarları programlıyorsam, NLP de insanları programlayan bir dil gibiydi ve bir teknikler bütünüydü. Zaten yaratıcılarından biride meslektaşımdı. Ve NLP diyordu ki, sonuç varsa işe yarıyordur, evet benim yazdığım programlar gibi sonuç varsa işe yarıyordu.
Bununla birlikte ben programlama öğrenirken, veri analizi, algoritmalar, sayısal çözümleme gibi dersler de almıştım. Hımmm. Demek ki konuya sadece bir teknikler bütünü olarak bakmamak gerekiyordu. Bununla birlikte kişiye göre bir analiz de gerekiyordu. Bazen yüzlerce satır yazdığım bir program yüzlerce hata veriyordu. Tek tek hataları düzeltmek ölüm demekti. Ancak usta bir programcı hatanın o yüzlercesinde olmadığını farkedebilirdi. Ve bir satırda belki de ufacık bir virgül hatası o yüzlerce hataya sebep olabilirdi.
NLP çok net bir şekilde NASIL ın cevabını veriyor ve sonuç alıyor. Bununla birlikte duygularımızdaki binlerce karmaşa aslında geçmişimizde sahip olduğumuz bir inancın türevleri olabilir. Bir fobi yi ortadan kaldırdığımızda, yaşamımıza farklı şeyler gelmeye başlayabilir. Bu da değişimin gerçekleşmediği duygusunu yaratabilir. Belki de fobi nin altında başka nedenler yatıyordur, bunu bulup çıkarmak gerekir. Buda bireyin kendi farkındalığıyla olur. Tabii usta bir NLP uygulayıcısı, olaya sadece tek yönlü değil, bütünsel baktığından bu farkındalığı bireye yaşatacaktır. Bu çalışmalar ısrarcı çabaları gerektirir ve bu çabaların sonucu mutlu ve doygun bireylerdir. NLP ye şip şak çözüm üreten bir teknikler bütünü olarak bakarsak, yanılmış olur ve sektörde kötü algılara sebep olabiliriz.
NLP eğitimlerinde teknikleri vermenin yanında bütünsel bakış açısını getirmek ve bireylerde bu farkındalığı yaratacak algının oluşturulması, uzun vadede bireysel gelişimin önünü açacak ve bireylere daha fazla katkı sağlayacaktır.
Saygı ve Sevgilerimle
Ayhan Pekşen
Kişisel Gelişim Profesyoneli
SERE SERPE
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış hafiften;
Kolunu kaldırmış; koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş;
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama...
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!
Orhan Veli
Meraklısına not : Orhan Veli'nin platonik aşkı Bella'ya yazdığı şiirdir.
Entarisi sıyrılmış hafiften;
Kolunu kaldırmış; koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş;
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama...
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!
Orhan Veli
Meraklısına not : Orhan Veli'nin platonik aşkı Bella'ya yazdığı şiirdir.
Günün Sözü
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Onları eleştirmeyin, siz de aynı durumda aynı şartlarda olsaydınız benzer şekilde davranırdınız.
Alıntı
22 Şubat 2012 Çarşamba
Referanslar ve yaratıcılık
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Dünya yeni bir döneme giriyordu, bir çoklarına göre yeni bir çağ başlıyordu. Her ne kadar teknolojinin değişimi insanların oynadığı oyunları değiştirmese de artık daha fazla bilgi ve daha fazla dönüşüm vardı. O henüz üniversitede bir gençti ve hayalleri vardı. Bunu yakın arkadaşıyla paylaşıyordu. Ve bu yeni çağın başlangıcı onu heyecanlandırıyordu. Sonra nasıl olduysa bir şey duydu. (Bazı çekememezlik yapanlar bu duyumu annesinden aldığını söylediler) Hemen kulak verdi. Gerekli yerlerle görüştü. Daha önce yapılmamış bir şey istiyorlardı ve ellerindeki malzemede bunu kullanacaklardı. "Ben de hazır" dedi, elinde hiçbir şey yokken. Ve kabul edildi. Hemen çalışmalara başladı ve bir kaç ay sonra istenilen şeyi teslim etti. İnsanlık yeni bir çağa onun öncülüğüyle girdi.
Kısaca anlattığım hikaye Bill GATES in hikayesi. Sanırım onu tanımayan yoktur. Şu anda klavyemde bu yazıyı onun ve ekibinin yarattığı işletim sistemi ve programlar üzerinde yazıyorum. O zamanlar kişisel bilgisayar diye bir şey yoktu, bilgisayarlar dev gibiydi. Bu sürecin içinde yaşadım. Çok iyi biliyorum. Sonra IBM ilk kişisel bilgisayarını yaptı. Ancak bunu işletecek sistem ellerinde yoktu. Ve Bill gates buna talip oldu, daha önce elinde hiç referans yokken. Ve IBM Bill Gates in yaptığı DOS işletim sistemiyle ilk kişisel bilgisayarını piyasaya sürdü.
Ve bugün artık microsoft firmasını bilgisayar kullanıpta tanımayan yoktur. Milyonlarca bilgisayar bu işletim sisteminde çalışıyor. Yarattığı katma değerin büyüklüğü tahmin edilemez. Milyonlarca insan bu işten gelir sağlıyor.
Microsot u eleştirebirsiniz, ondan daha güzel işletim sistemi olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu tür tartışmalar sohbetlerin konusu. Ben farklı bir noktaya bakmak istiyorum. Referanslar. Evet bir işi yaparken mutlaka bir refarans ararız. Eğer referans yoksa, o işin hayal olduğunu söylemekten çekinmeyiz. Bu da çok doğaldır, ancak başarı referans olmadan da gelir. Bir zamanlar insanlar uçamıyordu. Ama iki kardeş insanların uçabileceğine inandılar, o dönemde yaptıkları şeyin tek adı olabilirdi : DELİLİK. Ama buna aldırmadılar ve başardılar.
Referanslar, referans alacaksak dikkat edelim, bizim hayallerimizi öldürebilir. Nasıl mı? Ufacık bir hayalinizden bahsedin, mesela arabanız yoksa ve buna şu an imkanınız yoksa, araba alacağınızı duyurun. Önce bu hayalinizi daha önce arabası olmamış bir arkadaşınıza, daha sonra da arabası olan bir arkadaşınıza anlatın. Bakalım nasıl sonuçlar alacaksınız? Hangisi size nasıl referans verecek? Ben söyleyeyim, arabası olmayan arkadaşınız, bu durumda bunu nasıl düşünebildiğinizi soracak, imkansızlıklardan bahsedecek ve biraz da sizden kuşkulanacak. Ama diğer arkadaşınız size hangi marka alacağınızı, ne renk seçeceğinizi soracak. Ve fırsat verirseniz size bu konuda yardımcı olacak.
Evet NLP (NLP den bundan sonra sıkca bahsedeceğim) der ki, bir işi bir kişi yapabiliyorsa herkes yapabilir. Doğru, bununla ilgili sayısız hikaye var. Ama daha önce hiç kimse yapmamışsa? No Problem... Siz yapabilirsiniz. Bunun diğer insanlar tarafından olağanüstü bir şey diye tanımlanmasına gerek yok. Siz kendi gerçekliğinizi yaratırsınız. Ve bu gerçeklik içinde, önceden referansınız olmayan şeyleri tasarlayıp yapabilirsiniz. Referansa ihtiyacınız yok, kendi referanlarınızı kendiniz yaratabilirsiniz.
Bill Gates mi, bill gates kendi gerçekliğini yarattı. Bir çok insan onu eleştirdi, hatta "yuh" çekenler oldu. Hatta meşhur Windows-95, Dünya lansmanında çöktü. Herkes microsoft un biteceğini düşünüyordu. Ama Bill Gates bu referanslara hiç kafayı takmadı. Ve gerçekliğini yaratmaya devam ediyor.
Saygı ve Sevgilerimle
Ayhan PEKŞEN
Kişisel Gelişim Profesyoneli
21 Şubat 2012 Salı
Lavinia
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Sana Gitme demeyeceğim
Üşüyorsun ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda kal
Sana gitme demeyeceğim
Genede sen bilirsin
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeceğim
İncinirsin
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia
Özdemir Asaf
Üşüyorsun ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda kal
Sana gitme demeyeceğim
Genede sen bilirsin
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeceğim
İncinirsin
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia
Özdemir Asaf
Günün Sözü
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Bazen küçük şeylerden ne müthiş sonuçlar alındığını gördükçe; içimden "küçük bir şey" diye bir kavram olmadığını düşünmek geliyor.
Bruce Barton
Değişim Nasıl Olur ? (1)
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Kendini hiç böyle yararsız hissetmemişti. Bu duyguyu bir türlü içinden atamıyordu. Mutsuz ve karamsardı. Aşırı kilo bir yana resmen obezdi. Bir altmış beş boy ve yüz yirmi kiloydu. Oysa bir zamanlar böyle değildi. Ne oluyordu? Sonunda kendini değiştirmeye karar verdi, kendini sevmemesine neden olan kilolarından kurtulacak yeni bir hayata başlayacaktı. Çok sevdiği bir iş vardı fakat bir türlü cesaret edemiyordu. Bu iş konusunda da bir şeyler yapmaya karar verdi. Bundan sonra ne yapmalıydı. Bir çok insanın yaptığı gibi hemen sıkı bir rejime başlamadı. Sorununun yeme içmeyle ilgili olmadığının farkındaydı ve bunu ancak kendine yeni bir yol gösterecek çalışmayla yapabilirdi.
O yaşamında köklü bir değişiklik yapmak istiyordu ve yaşam koçlarının bu konuda yardımcı olabileceğini biliyordu. Ve bir yaşam koçundan destek almaya başladı. Seanslar güzel gidiyor her seansta biraz daha rahatlıyordu. Yaşam koçu öyle sorular soruyordu ki, adeta zihninde ampuller yanıyordu. Ve istediği o iş için çalışmalara başlamıştı. Ancak bu arada asıl istediği işin takı tasarımı olduğunu fark etti. ve bu konuda çalışmaya başladı hatta iki üç yer tasarımlarını beğendi, onlarla işbirliği içine girdi. Seanslara azimle devam ediyordu bununla birlikte kilo problemi henüz çözülmüyordu. Bir hastaneye gidip gerekli testleri yaptırdı. Hiç bir sorun yoktu. "Kendimi mi kandırıyorum acaba?" diye sormaya başladı kendi kendine. Koçu bu konuda kesinlikle bir tavsiye de bulunmuyordu. Sadece bir an o farkındalığı da yaşayacağını ve her şeyin çözümleneceğini söylüyordu. İnanıyordu koçuna ama gene de bazen içinde bir "acaba boşa mı çabalıyorum, ben böyleyim işte" sesini susturamıyordu.
Hayli yol katetmişti bununla birlikte istediği o huzuru henüz yakalayamamıştı. Ve bu yüzden de ikili ilişkilerden kendini geri çekiyordu. Sonra bir gün tam da koçunun dediği gibi bir ampul yanıverdi zihninde. Oysa anlamsızdı. Eski eşiyle ilgili bir olayı anlatırken, bir anda oldu. Bir zamanlar çok kızmıştı eski eşine (sebebini açıklamıyor) ve "Sana öyle bir şey yapacağım ki, bana bir daha hiç arzu duymayacak ve istemeyeceksin" diye yoğun bir duyguyla yemin etmişti. Ve o günden sonra sürekli kilo almıştı. "Ama bu saçma" diye düşündü, eşinden ayrılalı neredeyse beş yıl oluyordu ve kilosunda hiç değişim olmamıştı. Koçuyla birlikte bir kaç çalışma yaptılar ve o duyguyu hemen hemen tamamen bıraktı. İnanılmaz bir huzur içini kaplamıştı ve sonraki günler artık eski kilosuna yavaş yavaş dönme günleriydi. Artık yeme içme alışkanlığı kendiliğinden değişmeye başlamıştı, kendine yarar yiyecekler konusunda bilgisini arttırıyor, beslenmesini ona göre yapıyordu. O çok arzu ettiği ilişkilerde hayatına girmeye başladı.
Duygusal yoğunlukla yaşanan şeyler kişide keskin değişimler yaratır. Ve birey bu duygularla baş edebilmek için bunların üstünü kapatır ve yok sayar. İstek ve arzularımıza ulaşmak için; bu oluşan olumsuzluğun farkındalığı ve serbest bırakılması gerekir. Kişinin kendi öz bütünlüğüne geri dönmesi kadar huzur veren bir duygu olamaz. Varoluşumuzla mükemmeliz ancak bunu zamanla unutuyoruz. Bu özümüz olan mükemmele dönüşümün önündeki engelleri kaldırdığımızda, istediğimiz her şeyin zaten var olduğunu görecek ve tek yapmamız gerekenin onu seçip kabul etmek olduğunun farkında olacağız.
Yaşamınızdaki değişimin büyük çalışmalar sonucu geleceğini sanmayın, bu belki de yaşamınızın bir anında olumsuz bir duyguyla yarattığınız iç engelin kalkmasıyla gerçekleşebilir. Yeter ki kendinize o şansı tanıyın ve olumsuzluğu değiştirmeye karar verin.
Not: Danışan kilo problemiyle geldiğinde gerekli tüm tıbbi tetkikleri defalarca yaptırdığını ve kilo veremediğini söylemiştir. Fizyolojik bir rahatsızlıkta tıbbi müdahalenin gerekliliği atlanmamalıdır. Hikaye danışanın izni alınarak yazılmıştır.
Saygı ve Sevgilerimle
Ayhan PEKŞEN
Kişisel Gelişim Profesyoneli
19 Şubat 2012 Pazar
Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol BEHRAMOĞLU
17 Şubat 2012 Cuma
Yaratıcı beynin özellikleri
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Hiç bir şeyi yoktu, elinde bir hikayeden başka. Bu hikayesine inanıyor, filmini çekmek istiyordu. Onu hayatta tutan tek şey, yanında olan karısı ve bir köpeğiydi. Ve hikayesine kimse inanmıyordu.Temel ihtiyaçlarını karşılayacak parayı borç buluyor, ama barınma ihtiyacını karşılayacak parayı artık bulamıyordu. Halk kütüphanesinde dinlenmeye başlamıştı. Ama pes etmiyordu, haftalığı 200 dolardan iş buluyorlar, o kabul etmiyordu. Tek bir rüyası vardı, hikayesinin filmini çekmek ve kendisi oynamak. Görüştüğü her stüdyodan ret cevabı alıyor, oyunculuk için yeterli özelliklere sahip olmadığı söyleniyordu. Bir röportajında 100 den fazla stüdyoyla görüştüğünü söyledi. Röportör şaşırdı, "ama hollywood da o kadar stüdyo yok ki!?" dedi "Biliyorum" dedi "Her biriyle en az 10 defa görüştüm." Sonra bir şey oldu. Bir stüdyo hikayesine tam 200.000 dolar teklif verdi, tam ikiyüzbin dolar. Hayatının fırsatı diye baktı herkes. Ama o öyle bakmadı çünkü stüdyo sadece hikayeyi istiyordu, film için başka bir oyuncu düşünüyorlardı. Hiç düşünmeden ret etti. Çevresindeki herkes delirmiş olduğunu düşündü. "Hayır" diyordu gene röportajında, "eğer o teklifi kabul etseydim, rüyalarımdan vazgeçecek ve sıradan bir hayatım olacaktı" Sonunda kısıtlı bir bütçeyle hikayesini çekti ve istediği şekilde yaptı bunu. Kim mi bu adam? Adı sylvester stallone. Ve filmin adı "Rocky". artık rüyalarına kavuşuyordu. ve sonra "ilk kan" geldi. Artık bütün dünya onu tanıyordu.
Neydi sylvester stallone yi böylesine hayallerinin peşinde koşturan. Değişik açılardan bakılabilir bu hikayeye. Ben yaratıcı beynin özelliklerinin tüm adımlarını görüyorum. Bir öngörü sü vardı kahrarmanın. Bir hikaye ve bu hikayeye inanıyordu. Ve istek, hücrelerinin en derinlerinde bunu istiyor ve inanıyordu. Hiç bir şey onu durduramazdı, kendisinden başka. Ve planlama, işler ters gittiğinde bile planından vazgeçmedi. Başka yollar denedi, her durum için bir planı vardı. Ve konu bilgisi, Sylvester sinemayı biliyordu, ve bu hikayesinin iş yapacağını hissediyordu ve her yönde bilgilenerek hareket ediyordu. Sayısız stüdyonun kapısından kovulmuş, ama tekrar tekrar o kapıları çalmıştı. Ve zihinsel okuryazalık, Rüyasını hep canlı tuttu. yaratıcılığını hep kullandı ve onu kimsenin öldürmesine izin vermedi.
Yaratıcı beynin tüm özellikleri var bu hikayede. 1. Öngörü 2. istek 3. Planlama 4. Konu Bilgisi 5. Zihinsel okuryazarlık. Sylvester başardı ve onun gibi yüzlercesi başarıyor. Sylvester sinemada olduğu için bu kadar çok biliniyor. Bilinmeyen ve gerçek başarı olan yüzlerce öykü var.
Sizin hikayeniz nedir bilmiyorum bununla birlikte tıkanıp sıkıştığınız yerde, mutlaka bir çıkış yolu bulunduğuna inanıyorum. Tek başınıza bulamıyorsanız, mutlaka destek almaktan çekinmeyin ve muhteşem hayatın muhteşem hikayelerini kendiniz dışında diğerlerinden de mahrum etmeyin. Tutkuyla yaşayın.
Saygı ve Sevgilerimle
Ayhan PEKŞEN
16 Şubat 2012 Perşembe
Biz Ayrılamayız
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
İlk nerede ne zaman karşılaştık tam olarak hatırlamıyorum, öyle tatlı bir anı da değildi karşılaşmamız. Bir kavgayla başladı beraberliğimiz, Çok kızıyordum hareketlerine. Oysa umursamıyordu beni. Bir evin bir çocuğu, krallar gibi yetiştirilmişti. gelişi büyük bir törenle olmuştu. Ona gerçeğin böyle olmadığını söylüyordum sık sık. Farkındayım sık sık yargılıyordum ve en acımasız şekilde yapıyordum bunu. O hiç umursamıyordu. Yapmasını istediğim şeyleri söylüyordum tek tek, yapmak için çabalıyor ama beceremiyordu. Çok şımartılmıştı ve hep aynı ilgiyi bekliyordu. Derslerinde başarılıydı, ama ben onun başarısını yeterli bulmadım, daha çok çalışmalı daha çok başarmalıydı. saklamıyordum ondan bunu. Kızıyordum. Ben ne yaparsam yapayım umursamıyordu. Hep söylediklerimi yapmak için çabalıyordu. Ama bir türlü istediğim gibi olamıyordu. Sonra bir gün bir şeyin farkına vardım. Aslında onunla birlikte olmaktan memnun değildim. Başkaları ilgimi çekmeye başladı. Onu bir kenara bıraktım. O hiç alınmadı buna. Ben başkalarına ilgi gösterdikçe alınmadı, kızmadı. Gene benimleydi, hoşuma gitti bu durum. Ben ne yaparsam yapayım beni hiç bırakmıyordu. başkalarının yanında en aşağılayıcı eleştirilerimi yaptığımda bile alınmıyordu. Tabi bunu başkalarına belli etmeden sessizce yapıyordum. Aşırı kilo almaya başladı, kızdım. Rejim yapmasını söyledim yoksa onunla bir daha birlikte olmamakla tehdit ettim. Açıkça yüzüne karşı "çok çirkinsin, seni artık beğenmiyorum" dedim ama o aldırmadı, rejimler yaptı. Bir zayıflıyor bir kilo alıyordu. Sabrımı taşırıyordu. En iyisi böyle kabul etmek dedim ama eleştirilerimi de hiç bırakmadım. Kendini tamamen bıraktı. Birlikte çalışalım dedim, işe yeterince kendini veremedi. sonra da parasızlıktan şikayet etti. Kızmanın ötesinde, bu haliyle hiç bir şeyi tam olarak yapamazken, nasıl para kazanabileceğini söyledim. "Çalış biraz dedim, gayret et". O sözümü gene dinledi. Çalışmaya başladı. Ama gene tam anlamıyla istediğimi yapamadı. "Offf artık yeter" dedim "Senle uğraşmaktan bıktım" delimiyim ben ya, "Git ne halin varsa gör." Gitti ve bir süre ne hali varsa gördü. Sonra gene dayanamadım ben aradım onu. Konuşmuyordu benle artık. Kızmıyordu da. Bir robot gibi ne dersem eski sakarlığıyla yapmaya çalışıyordu. Ama ikimizde birbirimizle olmaktan zevk almıyorduk artık. Ayrılmak istiyor ama bir türlü beceremiyorduk. Ne olmuştu bir türlü anlayamıyordum.
Ve bir sabah, uyandım, lavaboya gittim, yüzümü yıkadım. Ve aynada ona baktığımda içimde bir yerde derin bir sancı hissettim. Gözyaşlarıma engel olamıyordum. Ona baktım ve dedim ki. "Özür dilerim, bundan sonra seni inciltmeyeceğim. Seninle tekrar arkadaş olmak istiyorum. Bana yardım eder misin?" Geçmişi unutmaya karar verdik ve her şeye yeniden başladık. Şimdi ona en kıymetli hazineye nasıl değer verirsem, onun daha da fazlasını veriyorum. Ve artık birlikte olmaktan mutluyuz. Hayat dersen, hep aynı şekilde devam ediyor bununla birlikte biz çok eğleniyoruz.
Biraz sert oldu biliyorum ama bunu bilerek yaptım. İlişkiler hepimiz için çok önemli bununla birlikte kendimizle ilişkimiz daha da önemli. Kendimizle olan ilişkimize baktığımızda, belki de dışarıya bakışımıza farklı bir pencere açarız diye düşünüyorum. Ne zaman kendimizi yargılar bulduğumuzda, "bunu yapan bir arkadaşım olsaydı aynı şekilde davranırmıydım?" diye sormak gerekiyor. Evet, o kiloları alan bir arkadaşınız olsa aynı şeyleri ona da söyler miydiniz? o işi beceremeyen bir arkadaşınız olsa aynı şekilde yargılar mıydınız?, O fırsatı görmeyen başka arkadaşınız olsa nasıl davranırdınız? beğendiği kişi tarafından beğenilmeyen arkadaşınız olsa ona ne derdiniz? Kısaca kendinize nasıl davrandığınızın farkına vardığınızda, bunu başka birine yaptığınızı düşünün, o kişi sizin hakkınızda ne hissederdi, neler söylerdi, hangi gözlerle bakardı?
Saygı ve sevgilerimle
Ayhan PEKŞEN
Günün Sözü
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Gördüğümüz, dokunduğumuz, hissettiğimiz, tüm çeşitliğiyle gerçek sandığımız her şey, aslında dünyamızın ötesinde var olan görünmez bir evrenin bir sinema perdesine düşen yansımasından ve de onun nedensel gerçekliğinden başka bir şey değildir.
Alıntı
15 Şubat 2012 Çarşamba
Yeni bir alışkanlık edinmek
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Facebook ilk çıktığında pek te ilgimi çekmedi, kullananları gördükçe "bunun ne amacı olabilir ki" dedim, insanlar sanal ortamda birbirleriyle haberleşiyor, beğendikleri yazıları, videoları paylaşıyor,kendi özel dünyalarını sanal alemin içine koyuyorlardı. Sonra kendimi facebook kullanırken buldum. Nasıl başladı gerçekten hatırlamıyorum, kullanıyor fakat genede tam anlamıyla içine giremiyordum. (halen de girebilmiş değilim!!) Kendi özelimi kendi arkadaşlarımla reel dünyada paylaşmak bana çok daha tatmin edici geliyor. Hele son dönemlerde cafelerde aynı masada oturup ta birbiriyle hiç konuşmadan cep telefonlarıyla sanal alemin içinde olanları gördükçe yüz yüze iletişimde neden tahammülsüz olmaya başladığımızın farklı boyutlarını görmekteyim. (Neyse bu ayrı bir yazı konusu)
Facebook a merakım hiç bir zaman alevlenemedi, bu konuda sanırım benim zevklerime uygun değildi. Sonra sosyal medya uzmanı bir arkadaşım, "eğer mesleğinde var olmak ve daha çok insana ulaşmak istiyorsan, sosyal medyanın içinde olmalısın" dedi. Böylece facebook la ikinci denemem başladı. Kapatılan hesap tekrar aktif edildi, meslek gruplarından arkadaşlar eklenmeye başlandı, işte ufak ufak paylaşımlar başladı. Ama gene de bir türlü tam olarak içinde olamıyordum. Sebebini sorguladım ve buldum. Sonra merakım artmaya başladı ve facebook la başlayan maceram, diğer başka sitelere de sıçramış durumda. İlk başladığım zaman, "Olmaz bu, çok fazla zamanımı alıyor, yapamam" dediğimi hatırlıyorum. Bütün kaslarım ağrıyordu ve ufacık bir yazı saatlerimi almıştı. Neyse ki koçluk çok severek yaptığım bir iş olduğu için, ertesi gün işlerimi aksatmadan yürütebildim. Ertesi günkü yazım ilk güne nazaran daha az zamanımı aldı ama gene de oldukça çok uzun zamandı. Bu arada sosyal medya da var olayım derken yazı yazmaktan zevk aldığımı keşfettim. Ve içimde "bakalım nasıl yazılar çıkacak merakı" uyanmaya başladı. Kaslarım gene ağrıyordu ama bu sefer sanki daha rahattım. Çok ciddi uğraş vererek alışkanlığa dönüştürmek istediğim bu davranış halen istediğim seviyede zaman aralığına sığmıyor bununla birlikte klavyemin üstünde parmaklarım dolaşırken aldığım haz artmaya devam ediyor.
Yeni bir alışkanlık edinmek zordur, oldukça çalışma gerektirir. Bazen canınız sıkılır yapmak istemezsiniz. Bazen yorgun olursunuz bırakmak istersiniz. Bir kez yapmaya başladığınızda zorlanacaksınız. Bununla birlikte devam ettikçe kolaylaşacak ve ısrarlı çabalarınızın sonunda o alışkanlık olacak. Artık onu yaşamınızın doğal bir parçası olarak algılayacaksınız. Sanki yılladır bunu yapıyormuşsunuz gibi gelecek.
Son söz olarak, yeni bir alışkanlık edinmek kolay değildir, eğer bir şey çok kolay alışkanlık haline dönüşüyorsa o alışkanlığınıza dikkat edin. Sonunda size ne getirecek, alışkanlık haline getirmeden baştan kontrol etmenizde fayda var.
Saygı ve Sevgilerimle
Ayhan PEKŞEN
14 Şubat 2012 Salı
Hangi Taraftayız?
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Kişisel gelişimle ilk ilgilenmeye başladığım lise yıllarımda uzmanından okuduğum bir söz beni çok etkilemiş ve bu konuya bayağı kafa yormuştum. Halen de bu konunun insanların hayatına yansımalarını gördükçe o zamanlar bu sözü çok eleştirmemin ve kızmamın haklılığını görüyorum. Şimdi ismini hatırlayamadığım uzmanımız diyordu ki: "Kendimi iyi hissetmediğim zaman tarihteki kötü olayları okur ve ne kadar iyi durumdayım diye tekrar kendimi iyi hissederim." Etkili bir duygu değişimi gibi görünen bu söz, aslında isteklerimize ulaşmada kendi engellerimizi oluşturan tehlikeli bir davranış şekline bürünüyor ve kendi engellerimizi oluşturmaya başlıyor.
Kötü olaylara karşı duyduğumuz bu ilgi, içimizde kanayan yaralarımıza biraz merhem oluyor gibi görünüyor ve bir an kendimizi iyi hissediyoruz. Tıpkı morfin gibi. Bir kişinin kötü durumunu görüyor ve o durumda olmadığımız için seviniyoruz. Peki bu durumda neler oluyor. Öncelikle şu tespiti yapmamız gerekiyor. Bilinçaltı olumsuz bir mesajı algılayamıyor. Yani iyi ki bu benim başıma gelmedi dediğimiz de o durumun bizim başımıza gelme durumunu yaratıyor ve bilinçaltımıza böyle depoluyoruz.
Kötü olaylara ilgi öğrenilmiş çaresizliklere ilaç gibi geliyor. Böylece kendi rahatlık alanımızın dışına çıkmıyoruz. Bu nedenledir ki, televizyonda olumsuz programlar çok izleniyor, gazetelerde güzel haberler fazla yer bulamıyor, kötü haber tez yayılıyor.
Peki neler oluyor ve bu durumlar bizim hayatımızı nasıl etkiliyor? Bir işadamının durumu iyiyken ve başarıdan başarıya koşarken kimsenin ilgisini çekmiyor. Ama bir iflas ya da başarısızlık veya herhangi bir olumsuzluk yaşadığında hemen ilgimizi çekiyor. Ve bu durumda kendimizi iyi hissediyoruz. Kendimizi iyi hissettiren tüm olumsuzlukları ihtiyacımız olduğunda kullanmak için depoluyoruz ve sonraki zamanlarda sık sık ta kullanıyoruz. Sonradan merak ediyoruz, ya o kadar çalışıyor çabalıyorum ama neden olmuyor?
Biraz cesaret gösterip iyi olayları gözlemlersek, bunları taktir edersek ne olur.? İyiyi takdir etmek biraz zor tabii, kendi gerçeklerimizle yüzleşmemiz gerekebilir. Ama olumlu haber, takdir edip, içimizdekilerle yüzleştikçe öğrenilmiş çaresizliklerimizden kurtulmaya başlayacağımızdır. Evet bu kadar basit aslında sadece iyiye odaklanıp iyiyi güzeli takdir etmek, bilinçaltına olumlu tohumları ekecek ve zaman içinde yeşerip büyüyecekler.
Son bir söz olarak, Başımıza gelen kötü şeyler, kötü alışkanlıklarımızın bir sonucu olduğu gibi, iyi şeyler de iyi alışkanlıklarımızın sonucu oluyor. Hangi tarafta olursanız olun, kendi kişisel gerçeğinizi yaratacak tohumları ekiyorsunuz.
Saygı ve Sevgiyle. Huzur Sizlerle Olsun.
Ayhan PEKŞEN
Günün Sözü
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
"Sevgi, başarının en temel bileşenlerindendir.Sevgisiz hayat boşluk duygusu içinde, acıyla geçer. Sevgi hayatınızın sıcaklık ve memnuniyetle titreşmesini sağlar."
Alıntı
13 Şubat 2012 Pazartesi
Whitney Houston'un ölümü ve bana düşündürdükleri
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Dünyanın en iyi seslerinden biri ve aynı zamanda şöhret olan Whitney Houston'un ölüm haberi, "Grammy ödüllü şarkıcı ve oyuncu Whitney Houston 48 yaşında hayatını kaybetti. Otelde 03:55 ölü olarak bulundu. Whitney Houston'un, son yıllarda kendisini uyuşturucu batağından kurtaramadığı biliniyor." şeklinde bize ulaştı. Kendi kendime nasıl oluyor da bu kadar başarılı bir insan, dünya da istediği her şeye ulaşabilme olanaklarına sahip olan biri kendini uyuşturucunun hayal dünyasına teslim ediyor. Sanatçının özel yaşamını bilmediğim gibi , ona bunu yaptıran şeylerin ne olduğunu da içerik olarak bilmiyorum ancak bu sorunun bana düşündürdüklerini paylaşmak istiyorum.
Bizler iki ayrı Dünya da yaşıyoruz. Biri iç Dünyamız, diğeri dış Dünyamız. Dış Dünyamızda olup bitenleri beş duyu organımızla algılıyoruz ve gerçekliğini kabul ediyoruz. İç Dünyamızda sahip olduklarımızı beş duyu organımızla algılayamıyoruz. Korkularımıza dokunamıyoruz, heyecanımızı duyamıyoruz, sevgimizi göremiyoruz. Ve Bu İki Dünya her an etkileşim halinde, bu etkileşim de dış dünyanın gerçekliği iç dünyanın gerçekliğini bastırıyorsa dış dünyanın kontrolünde gerçekliğimizi yaratıyor ve buna bağımlılık geliştiriyoruz. "Kontrol ben de" diyebilmek için, iç dünyamızın farkında olmak ve dış dünyada ne olursa olsun kendi gerçekliğimizi bu farkındalıkla yaratmak gerekiyor. Dış dünyaya karşı geliştirdiğimiz bağımlılıklar sürekli bir, daha fazla sahip olmaya dayalı duygu tatminini gerektiriyor.Bu tatmini elde edebilmek içinde dış dünyadan aldıklarımızı sürekli almak istiyoruz. Aldığımızda tatmin oluyoruz, alamadığımızda yaralanıyoruz. Ve dış dünyadan aldığımız kişisel tatminimiz çoğaldıkça bağımlılık daha da artıyor. Ve artık buna tamamen bağımlı hale geliyoruz. Ve ne yazık ki dış dünyadan aldıklarımız bir gün azalmaya başladığında iki dünya arasındaki denge bozuluyor. Bu bozulma bağımlılığımızla doğru orantılı oluyor. Eğer çıkış yolunu bulamaz isek, bu dış dünyanın verdiklerini farklı yollardan, gene dışardan farklı maddelerden elde etmenin yollarını arıyoruz. Ve bu çabuk çözümler bizi yavaş yavaş bataklığa gömmeye başlıyor. Sonuç genelde güzel bir sonuç olmuyor.
Peki buna engel olmanın bir yolu var mı? Elbette var, her an iç dünyamızın kontrolünü ele alma gücü her birimizde var. Hemen bulunduğunuz noktada bu gücün kontrolü ele almasına izin verebiliriz. Dış Dünya dan kopmadan kendi gerçekliğimizi istediğimiz şekilde yaratma gücünü kullanmaya başlayabiliriz.
İç Dünyanızdaki muhteşem güzelliklerin farkındalığı dileğiyle...
Sevgi ve Saygılarımla. Huzur Sizlerle Olsun.
Ayhan PEKŞEN
12 Şubat 2012 Pazar
Günün Sözü
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
"Yoksulluk, kişinin kendi sınırlarını görememesi demektir. Yoksul olmak, kişinin hoşlanmadığı ve yapmayı seçmediği bir iş karşılığında kendi yaratıcılık hakkından vazgeçmesidir."
Alıntı
Günün Sözü
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
"Hata yaparım" diye endişelenmeyin, Başarıya giden yolda sizi bir sonraki kilometreye yaptığınız hatalar ulaştıracak."
Ayhan PEKŞEN
11 Şubat 2012 Cumartesi
Değişim açısından Metaforlar
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Yazılarımda metafor kullanmayı çok seviyorum bununla birlikte arkadaşlarımdan vermek istediğim mesajdan daha fazla güzel hikaye yazdığıma ilişkin hoşuma giden sözler duydum. Kendilerine teşekkür ediyorum, inşallah gerçek anlamda hikaye yazdığımı düşündüğümde bunu burada paylaşacağım.
Bugün hikaye anlatmadan metafor konusuna değişim açısından kısa biri giriş yapmak istiyorum. Metafor, bir şeyi anlatmak için ona benzeyen başka bir şeyin adını kullamak olarak tanımlanabilir. Günlük hayatta sıkça metaforları kullanırız ve bu gerçeklik algısından bizi uzaklaştırır. Ve bu da duygularımızı daha yoğun hissettirir. "Yolun sonuna geldim" dediğinizde aslında kendinize bütün çözüm yollarını kapatmış olursunuz ve neden durumunuzu düzeltemediğinizi anlayamazsınız. "Üstümden kamyon geçmiş gibi" deriz ve kendimizi pestil gibi hissederiz. (Bu da bir metafor) Hal hatır sorduğumda erkeklerden duyduğum bir söz beni zamanında çok düşündürmüştü. "Nasılsın" diye sorarız, "İç güveysinden halli ceyim" cevabını alınca kişi hakkında pek te olumlu düşünmeyiz, bu durum bizi de olumsuz duruma sokar. Bu cevabın ardından olumlu konuşulduğuna ben pek şahit olmadım.
Peki bu durumu bilmek bize ne fayda sağlar. Bana "İç güveysinden halli ceyim" diyen arkadaşıma "Hemen evi ayır, yada bir müddet eve gitme, kurtul bu durumdan" derim, önce şaşırır ne demek istediğimi anlamaya çalışır, sonra gülmeye başlar. Duygusal durumu değişmiştir, iyi bir duruma geçer, bu metaforu hayatından tamamen çıkardığında neler değişecek gerçekten merak ederim.
Bizi olumsuz hissettiren metafor ların farkına varıp, bunları kullanmamayı tercih edersek ve hatta yerine bizi güçlendirici metaforlar kullanmaya başlarsak, hayatımızın bir çok alanında değişimler olacaktır.
Günlük kullandığımız metaforların farkına varıp, üzerlerinde biraz oynadığımızda, neler oluyor görmek eğlenceli olmaz mıydı Ne dersiniz?
Saygı ve Sevgilerimle. Huzur sizlerle Olsun.
Ayhan PEKŞEN
10 Şubat 2012 Cuma
Günün Sözü
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Bilinmeyene karşı olan bağlılığınızdan vazgeçin. Bilinmeyenin içine girin. Böylece olanakların dünyasına girmiş olacaksınız.
Değişim ne kadar zaman alır?
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Küçük kızım Feyza karanlık-aydınlık oynamayı pek sever. Gider aniden ışıkları kapatır ve o tatlı diliyle “Baaakkk kappaalı” diye bize gösterir ve sonra tekrar açar ve “Feyza açççtııııı” diye muhteşem armonisi olan kıkırdak kahkahasını atar. Sonra oyun tekrar başlar. Feyza hanım bizi fazla karanlıkta bırakmaz, hemen aydınlığa kavuşturur, bilir çünkü, karanlık fazla uzun sürerse yavaş yavaş alışmaya başlar karanlığa ve fazla zevk alamaz. En güzeli hiç aralıksız bir aydınlık, bir karanlık yapmaktır. Böylece zevk daha da fazla olur, çünkü bizim tepkimiz daha fazladır. Ne karanlığa alışırız ne de aydınlığa. Çok eğleniriz. Kızım bilir işini, eğer bizi çok karanlıkta bırakırsa, alışırız karanlığa ve ışığı yaktığında rahatsız oluruz. Karanlıktan aydınlığa aniden çıkmak istemeyiz. Ya gözlerimizi bir müddet daha kapalı tutarız, ya elimizle kapatırız ama şoku atlatmak için mutlaka karanlığı bir süre daha isteriz. Ve bu arada Feyza hanım da fırçayı yer.
Ne olur karanlığa alıştığımızda, karanlıkta eşya ve kişilerin yerlerini seçmeye başlarız. Ve yavaşça belirir her şey, dikkatli hareketlerle zor da olsa, bazen bir yerlerimizi çarpsak ta bir yerlere, canımız yana yana hareket edebiliriz. Ve alışırız… Sonra ampül yanıp aydınlanınca etraf, canımız yanar, gözlerimizi bir müddet daha kapalı tutmak isteriz. Bir anda her şey kendini belli eder etrafta. Aydınlığı kabullenmemiz zaman alır. Bilincimizin bir oyunudur bu.
Danışanlarımda da aynı şeyi sık sık yaşarım. Bir ampül yanar ve bir çok şey aydınlanıverir hemen, kabul edemezler bu kadar hızlı aydınlığa kavuşmayı. Bilinçlerinin bir oyunudur bu. Heyecanlanır ve bunun artık devam edip etmeyeceğini sorarlar. “ Siz istediğiniz sürece devam eder” derim onlara. Yani değişim olmuş mudur.? Evet değişim olur ancak bu değişimin bedeli ödenmeden devam ettiremez danışan. Bedelden kasıt benim ücretim diye algılayan danışmanlarımda olur bazen:) Keşke derim, bana ödediğinizle her şey hemen değişiverse, ne güzel olurdu. Bu değil tabii ki, aydınlığa alışmak zaman alır. Yeterince cesaretiniz olmalı ve kendinize alışma zamanını tanımalısınız. Bu da çalışma gerektirir.
Değişim için bir çok çalışma vardır, NLP, hipnoz, koçluk, quantum. Bunlar aletlerdir. Önemli olan bunların hangisinin kullanıldığı değil (Bir profesyonel ne kullanması gerektiğini bilir, Kişiye özel çalışır çünkü) Sizin değişime karşı takındığınız tavırdır. Bazı danışanlarım bu süreyi uzun tutarlar ve bir süre daha karanlığa geri dönerler. Bununla birlikte aydınlığa tekrar kavuşmak isterler ve bunu gerçekleştirirler. Bazı danışanlarımda o süreyi kaybetmez ve değişimi gerçekleştirirler. Kendinize zaman kaybettiriyorsanız mutlaka içinize dönüp buna tekrar bakmalısınız.
Sonuç olarak değişim bir anda olur. Kızım Feyza bilir bunu ve uzun süre karanlığa alıştırmaz bizi. Ve kontrol ondadır. Basar düğmeye KARANLIK basar düğmeye AYDINLIK.
Saygı ve sevgilerimle. Huzur sizlerle olsun.
Ayhan PEKŞEN
Ayhan PEKŞEN
.
Günün Sözü
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Sonsuza dek ve her zaman yalnızca şimdi, tek ve hep aynı olan şimdi vardır. Şimdiki zaman sonu olmayan tek şeydir.
Erwin SCHRÖDİNGER
Kısa bilgi :
Erwin Rudolf Josef Alexander Schrödinger (12 Ağustos 1887 - 4 Ocak 1961) Avusturyalı fizikçi. Kuantum mekaniğine olan katkılarıyla, özellikle de 1993'te kendisine Nobel Ödülü kazandıran Schrödinger Denklemiy'le tanınır. Schrödinger'in Kedisi diye bilinen düşünce deneyini önermiştir.
9 Şubat 2012 Perşembe
Bu Farkındalık ta neyin nesi?
Gönderen
Ayhan PEKŞEN
Telefon faturamı yatırmak için ulus büyük postanedeyim pardon Türk Telekom’dayım.(Henüz alışamamışım demek ki) Telefon faturamı yatırıyorum ve internet faturamı da yatıracağım fakat numarasını bilmiyorum. Görevli arkadaştan sistemden bulmasını rica ediyorum fakat bulamayacağını söyleyip beni başka bir görevliye yönlendirmek istiyor. “Nasıl yani diyorum, bu kadar basit bir şey için başka bankoya mı gideceğim?!” diyorum. Görevli nazikçe “Beyefendi ben bu konuyu bilemiyorum ama size 14 nolu bankodaki arkadaş yardımcı olacaktır. Sinirlendiğimi farkediyorum. ( Dur bakalım Ayhan! bu duyguyu ortaya çıkaran ne böyle? Hımm, geçmiş, sen bu programı yazmış olsaydın böyle yazmazdın değil mi, çok basit bir şekilde telefon no suyla , internet nosu arasında bağlantı kurardın. Ancak sanırım bu teknik değil idari bir konu.) ve 14 nolu bankoya gidip internet numarasını öğreniyorum. Dönüp aynı görevliye faturamı yatırıyor ve iyi çalışmalar dileğimi ileterek gülen bir yüzle günümün geri kalan bölümüne başlıyorum.
Eğer bu farkındalık olmasaydı neler olabilirdi? “Salla başı al maaşı” yargılamasıyla başlar, dışarda havanın soğukluğuna öfkelenir, “hay allah işler nasıl da ters gidiyor” diye devam edebilirdi. İç dünyamızdaki ufacık bir çatışma sonunda bizi “hiç kimsede işini doğru dürüst yapmıyor” dan başlar, “bu memleket adam olmaz kardeşim” söylemine kadar devam eder. Belki dahası da olur.
Hayatımızı yönlendiren durumları; kendi fenomenlerimizi çağıran olaylara verdiğimiz tepkilerle oluştururuz. Tepkisel davranışı ortadan kaldıran durumu ise ancak farkında olup, o duruma verdiğimiz anlamı değiştirmekle sağlarız. Davranışı baskıyla değiştirmek başka sıkıntılı durumlara yol açar. Dış dünyadaki olayları değiştirmeye çalışmak içimizdeki çatışmaya arttırmaktan ve olayların daha kötüye gitmesinden başkaca bir sonuç vermez.
Çözümler konusuna yeri geldiğince değineceğim. Şimdilik kendimizi biraz gözlemleyelim. Bakalım dış dünyadaki ufacık görünen olaylar iç dünyamızda nasıl duygular uyandırıp, nasıl tepkiler verdiriyor?
Saygı ve Sevgilerimle. Huzur sizlerle olsun.
Ayhan PEKŞEN
Ayhan PEKŞEN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)